Yeni Bir Sayfa: Fuat Sevimay – Aynalı (2017)

Yazar hakkında birkaç söz ettikten sonra romana geçeceğim. İtiraf ediyorum ki daha önce hiç Sevimay okumadım. Bundan sonra okur muyum? Kesinlikle evet. Dilini çok sevdim. Akıcı, yalın ve yorucu değil. Okuyucuyu yormadan içine çeken, sade ama derinlikli bir anlatımı var.

1972’de Zonguldak’ta doğan yazarımız, İngilizce İşletme bölümünden mezun olmuş. İki cümle yetiyor değil mi bir yazarı anlatmaya? Nerede doğduğu, ne okuduğu… Tabii ki hayır. Ama nedense birini tanıtırken hep böyle başlıyoruz. Ben de öyle yazdım, dursun bakalım. Belki hatırımda kalır da bir daha böyle yapmam. Sevimay, çok genç olmasına rağmen birçok eser kaleme almış ve pek çok ödüle layık görülmüş bir yazar. Onu bugüne kadar okumamış olmam ise benim eksikliğim.

Gelelim romana…

Bir Göç Hikâyesi: Köklerinden Kopan Bir Aile

Roman, altı karakterin etrafında dönüyor. Koskoca dünyada bir insan bile ne kadar yer kaplarken, altı insanın hikâyesi…

Romana adını veren Aynalı, bir bozacı. İsmini, aynalar gibi parlayan güğümlerinden alıyor. Bozacı olmasının yanı sıra, ailesinin yükünü omuzlarında taşıyan, namus kavramına sıkı sıkıya bağlı bir adam. Eşi Leblebi Bacı, kilolarını saklamak için simsiyah giyinen, sarı saçlarıyla adeta bir leblebiye benzeyen bir kadın. Melek, dünyaya sesini kısmış, tebessümle karşılık veren ama öfkelendiğinde bile kendini sadece bakışlarıyla anlatabilen dilsiz bir karakter. Zeynep, eve düşen yıldırım; Aynalı’nın büyük kızı, Aynalı’nın büyük yarası. Yetim, adı üstünde yetim; adını bilmediğimiz, görev bilinciyle hareket eden bir adam. Kalender, adı gibi kalender ama aynı zamanda en çok kendini seven, bencil bir karakter. Onun eşi Gülsüm ise hayata ve Kalender’e öfkeli bir kadın.

Karakterlere bakınca güçlü bir roman çıkacağı belli değil mi? Evet, çıkmış da. Sevimay, berrak ve sürükleyici bir roman yazmış. Sayfaları çevirdikçe okuma isteğini artıran, merakı diri tutan, kolay okunur bir eser.

Romanın ana konusu, Aynalı ailesinin namus kavramına sıkı sıkıya sarılıp Ankara’dan İstanbul’a göçü ve bu yeni şehirde hayata tutunma çabaları üzerine kurulu. Ancak kaçtıkları şeyin tam da içine düşmeleri, romanın asıl trajedisini oluşturuyor.

“Yeni bir sayfa… Beyaz mı, siyah mı, renkli roman mı? Onu kader bilir.”

Neyden Kaçarsan Ona Yakalanırsın

Aynalı, kızının namusunu korumak için Ankara’dan göç eder. İstanbul, onlar için bir umut kapısı mı, yoksa eski korkuların daha sert yüzleşmelere dönüştüğü bir şehir mi olacak?

Yeni şehre geldiklerinde kapılarını sıcak bir tencereyle çalan Kalender, ilk dostları olur. Fakat bu dostluk, sonradan büyük yıkımlara sebep olacak olaylar zincirinin de başlangıcıdır. İstanbul, koca bir sahne gibidir ve her karakter, bu sahnede rolünü oynarken kendi trajedisini yaşamaya mahkûm olur.

“Hayat desen hayat değil, ölüm desen ölüm değil. Bir acı, bir yokluk.”

Kalender ve Zeynep’in bencillik içindeki ilişkisi, Aynalı’nın namus naraları, Melek ve Yetim’in naif bağı, Leblebi Bacı’nın hazin sonu… Hepsi iç içe geçmiş, sarsıcı hikâyeler.

En acı noktalardan biri de Aynalı’nın sevgisini göstermekteki acizliği. O, tipik bir Anadolu babası. Sevgisini içinde yaşayan, sevgiyi göstermek için hazin bir olayın gerçekleşmesini bekleyen bir adam. Dilsiz kızı Melek’in saçını bile okşamamış mesela, ta ki o güne kadar…

Eleştirilerim ve Beklentilerim

Öncelikle, Aynalı’nın bozacı olması nedense beni çok çekmedi. Bu noktada belki de Orhan Pamuk’un Kafamda Bir Tuhaflık romanındaki Mevlüt karakteriyle bağ kurduğumdan olabilir. Aynalı, Orhan Pamuk’un romanından önce yazılmış olsa da ben önce Mevlüt’ü tanıdığımdan, boza satışı ve sokaklarda dolaşma fikri bana biraz çiğ geldi.

Kitapta İstanbul’un daha fazla anlatılmasını isterdim. Göç eden bir ailenin gözünden İstanbul’u sokak sokak gezmek, Ankara’dan gelen birinin bakış açısıyla şehri görmek harika olurdu. Zeynep bunu çok iyi yapabilirdi. Aynalı da müşterileriyle olan diyalogları aracılığıyla İstanbul’un insanlarını bize anlatabilirdi.

Roman, bana Yeşilçam havası verdi. Akıcılığına rağmen çok tanıdık bir hikâyeydi. Ama sonu Yeşilçam klişesi gibi bitmedi, daha güzel, daha az tahmin edilebilir bir şekilde noktalandı.

Sonuç

Aynalı, toplumsal değerler, aile bağları ve bireyin kaderle olan mücadelesini anlatan etkileyici bir roman. Sevimay’ın dili yalın ama vurucu. Okuyucuyu yormadan içine çeken, bir çırpıda okunabilecek bir kitap.

Ancak keşke İstanbul biraz daha derinlemesine işlenmiş olsaydı. Karakterlerin iç dünyaları çok başarılı verilmiş ama şehrin atmosferi tam olarak hissedilemiyor. Göç eden bir ailenin şehre bakışını daha detaylı okumak isterdim.

Yine de, güçlü karakterleri, sürükleyici anlatımı ve etkileyici finaliyle Aynalı, okunması gereken bir roman.

oiktoz; bolca kültür çokça sanat mottosuyla yola çıkan bir kültür sanat girişimidir. Bir websitesi, bir sanat kulübü, bir dergisi, bir bülteni ve içerisinde şimdiden birçok oiktozlu barındıran yaşayan ve gelişen bir topluluktur. Kültür ve sanatla ilgilenmekten mutluluk duyan ve bu mutluluğun devam etmesi için de bu alanda üreten insanların hikayelerini anlatan bir oluşumdur.