Fazla Söze Gerek Yok: Dikkat İnsan Çıkabilir!

Ardıç bak! Kahve ve Yeşil orada!
Yanlarına gidelim mi?
Kanalın kenarından, yavaşça tamam mı?
Neden?
Burası onların evi, öyle çat diye giremeyiz.
E girmişiz ama. Ardıç’a hayvan sevgisi, çevre bilinci aşılayayım derken şöyle bir etrafıma, daracık kanalın
yanına sağlı sollu dizilmiş evlere baktım. Bu evler burada değilken bu ördekler, su tavukları, kazlar ve
balıkçıllar ne yapıyordu acaba diye düşündüm. Biri parlak yeşil, biri kırçıllı kahverengi iki yeşilbaş ördek
durgun suda sessizce ilerlerken aklımda onlara yeni bir hayat kurdum.
Doğada zaman geçirmenin böyle düşünsel faydaları da oluyor. Mesela Füsun Çetinel de Ilgaz Dağlarında
kamp yaparken karşılaştığı kibar bir ayıdan aldığı ilhamla tatlı bir hikâye kaleme almış, karakterler, ortam ve
seslendirmeler Cansu Dinç’in resimleriyle can bulmuş, Günışığı Kitaplığı da onu okurlarla buluşturmuş.
Dünya hepimizin evi, onda hemfikiriz, ama Dikkat İnsan Çıkabilir!, insana bu bereketli evde yaşayan tek canlı
türü olmadığını eğlenceli bir şekilde yeniden hatırlatıyor.
Kış uykusunun en güzel yerinde patada kütede seslerle uyandırılan bir ayı ailesiyle başlıyor her şey. Sesler
öyle orman yıkımına gelen buldozerlerden falan değil, keyifle piknik yapmak isteyen bir aileden geliyor.
Onlara göre yanlış bir şey yok, ama bakalım ayı ailesi ne düşünüyor?
Normal değil. Sabahları iki adım ötedeki binalardan birinin “tak tak tak, tok tok tok" yıkım veya yapım
sesleriyle uyanmak; gün boyu evden işe, işten gezmeye, oradan tekrar eve giderken arka planda daimi
inşaat manzaralarına konuk olmak, normal değil. İnsanoğlu kendi yaşam alanının bozulup kısıtlanmasına
medeni yöntemlerle, alaycı videolarla, kendi kendine hayıflanarak bir çare bulmaya çalışadursun, orman
kanunları öyle işlemiyor. Ayı ailesi bu, gürültüyle uykusunu bölen, türlü atıklarını çevreye salan, ağaç
dallarından mantarlara, doğanın her armağanına zarar veren yabancılara geçit verir mi?
Böyle içten, kocaman, doğal bir kükreme görmeyeli uzun zaman olmuştu. Oh, dedim o “vahşi" ayıya, iyi
yaptın, dikkat ayı çıkabilir! derler bir de. Oysa ormanda bir ayıyla karşılaşmak değil dikkat edilmesi gereken;
bir ayının evinde olabileceğimizi unutmamaya dikkat etmeli asıl.
Biz kapının önüne ekmek koyalım da, Yeşil ve Kahve de sonra bizim eve gelsin.
Gelsinler tabii oğlum.
Bu hikâye, her türden canlıya saygı duyabilenlere, ormana ayaklarının ucuna basarak girenlere. İyi okumalar
herkese.
Yaşasın çocuk kitapları.

Kimliksizliğin, Sessizliğin ve Korkunun Romanı: Melih Cevdet Anday – İsa’nın Güncesi (1974)

Melih Cevdet Anday’ın karanlık bir bilinç tünelinden yazdığı bu roman, modern insanın içsel çöküşüne sessiz bir ağıt niteliğinde.

Bazı kitaplar vardır, kapağını kapattığınızda içinizde tuhaf bir sessizlik oluşur. Ne tam anlamıyla seversiniz, ne de görmezden gelebilirsiniz. Sizi huzursuz eder ama o huzursuzluk, sarsıcı bir farkındalık gibidir. Elinizdeki kitabın rahatlatıcı bir hikâye anlatma derdi yoktur; onun yerine sizi kendi karanlığınızla yüzleştiren bir aynaya dönüşür. Melih Cevdet Anday’ın 1970’lerde kaleme aldığı İsa’nın Güncesi de bu tür romanlardan biri. Devamını Oku…