Sahi Kaç Kişiyiz Şu Hayatta?: Aşk Hikayen Düşmüş (2022)

Sahi kaç kişi kaldık aşka inanan?

“Ben” diyeceğim ama samimi olur mu bilemedim.

“Dün bir film izledim, hayatım değişti” deriz ya, öyle de oldu gerçekten. Beni bu oyuna davet eden can dostum Buket’e teşekkür ederim öncelikle.

Kendini ne kadar çok seviyorsun?

Anlamını yitirmiş, popülerizmin kurbanı olmuş, derinine asla inemediğimiz bir cümle daha.

Aşk Hikayen Düşmüş, kaybettiğimiz kendi derinliğimizi nasıl da tokat gibi yapıştırdın yüzümüze.

Yok efendim insan bir film izler de bir şey olur muymuş? Vay efenim hayat mı değişirmiş? Tüh efendim kendini sevmekle mi olurmuş? Al sana Yasemin Hanımcığım kapı gibi bir gerçeklik daha.

Evet zamanında bunlara az bıyık altı yapmamıştım, daha ılımlı oldum sonraları. Dün duvara tosladım oyunda, millet kahkaha atıyor ben ağlıyorum. Ya nasılmış Yasemin Hanımcığım, içimdeki küçük kız da yeni şahlandı, benimle dalga geçiyor. Kelimeleri öyle gelişi güzel havada savurmayacakmışsın demek ki!

Fatih’in oyunda şöyle bir repliği var, elinde bir ateş topu tutuyor ve soruyor:

“Aşk için güzel konuşan insana ne yapayım? Geçmişimi mi yakayım?” Sonra ekliyor,

“Geçmişini yakma! Nasıl kuracaksın yoksa geleceğini!”

Kendime fazla haksızlık etmeden devam edeceğim yazının geri kalanına…

Her bir şey birden olmuyor işte… Bu zamana kadar yaşadıklarım, hissettiklerim, şahane duvarlarım beni buraya getirdi ve oyuna götürdü. Bir alt yapı mevcuttu yani.

İyi ya da kötü bazı derinliklerin zamanı dün imiş. Rüyamsı bir şey anımsıyorum geçen geceden ve anımsadıklarımın ardından şu cümleyi kurdum “Canım kendim!” Eee tabii ki bu ifade için de büyük cümleler kurmuştum zamanında.

Kaç kişiyiz ki sahi bunun da gerçekten altını dolduran?

O da mı popülist kültüre kurban olmuş? Bu popülist kültür de ne ya, herkesin dilinde pelesenk olmuş.

Bir ben ahkam kesiyor, diğer ben daha uysal, öbür ben hayattan alacaklı, bir başkası sevgi dolu.

Sahi kaç kişiyiz şu hayatta? Kaç tane ben var içimizde? Hangisinin yakasından suçlayarak tutuyoruz her seferinde? Hangisini susturuyoruz dinlemeyip? Belki de doğru soru şu: Hangisini tanıyoruz tam olarak?

….

Kendi yoluna koyulduğunda mı sevecektin kendini sevgili Ayça? Kendinden başka herkesi içeriye almışsın, kendini de hep kapı aralığına koymuşsun misafir gibi…

Yine diyor ki Fatih: “Neden sevmeyi beceremedik? Severken öldürdük birbirimizi…”

Peki kaçımız gerçekten anda kalarak yaşadık sevgimizi, sevdiğimizi zannederken… İçimdeki küçük çocuk yine büyük büyük laflar etme diyor. Biliyor muydun ki derinlik neydi de yaşamadın, yaşatamadın? Haklı! Görmediğimiz, hissetmediğimiz o derinliği bilemeyiz galiba.

Bir soru daha bırakayım: “Kaçımız içimizden geldiği gibi sevildik, sevdik?”

Dün rastlaştığım ve uzun zamandır unuttuğum kendimi de aldım düştüm yollara. Tabii ki adaya geldim ama Heybeli değil. (Yalnızca oyuna gidenler bu kısmı anlayacak)

Kınalıada’dayım. İki Kapı isimli şahane bir kafede oturdum. Çok havalı kadın bir işletmecisi var. Güneşi takip ediyorum, yolun ortasına oturmuş.

Fatih yine diyor ki “Ne buralıyım ne de gidecek yerim var.”

Tamam, tamam Ayça Hanımcığım bu son replikti.

Aşk için söylediğiniz ve bana sapladığınız oklardan bahsetmeyeceğim. Oyununuza gelen hayal ortaklarınıza bırakıyorum oraları.

Evet yeterince. İçimi döktüysem artık oyunu iki övüp biraz atıp tutayım.

Oyun çok güzeldi söyleyeceklerim bu kadar derin ve öz…

Gidiniz izleyiniz lütfen, her bir şeyin bu kadar tadında yapıldığı bir oyun şu sıralar çok az.

Bu arada kafanız karıştı mı? “Bu kız deminden beri ne anlatıyor yahu?” dediğinizi duyar gibiyim. Karıştırdıysam kafanızı da doğru yoldayım demektir. Karışıklıklarımız, kayboluşlarımız, doğru sandıklarımız ve sabırsızlıkla sabrı öğrendiğimiz, ruh eşimizin aslında kim olduğunu anlatan bir oyun.

Popüler kültürün esiri olmuş esprilerin ve küfürlerin tamamen mizah olmadığını, derinimize  inmeye korkan içimizdeki beni ve nerede durulması gerektiğini ustalıkla anlatan bir oyun, Aşk Hikayen Düşmüş.

Bir de Ayça Hanımcığım, Fatih Beyciğim o nasıl bir oyunculuktu. Ayca Hanımcığım peki o ses!

Hem kahkaha attık hem ağladık. Ben karmakarışık duygular arasındaydım ama kendimle hemhâl olarak çıktım oyundan ki bugün kendimi, sandalyemi ve bilgisayarımı attım yolun ortasına ve başladım yazmaya.

Bütün çiftler birbirilerine sarılarak çıktı oyundan, umarım farkındalığınız daim olur dedim içimden. Yalnızlar da bir kendine gelmiş “Yalnızlığımızı niye sevmiyoruz abi?” diyorlardı, gördüm.

Sevgili Ayça ile Fatih’e ve de kendime dedim ki; haydi bakalım önce kendinizi ve yalnızlığınızı sevin. Rast gelsin…

İyi seyirler hayal ortakları.

Başka bir incelemede görüşmek üzere, sürçülisan ettiysek affola. Halk Arenası sundu.

 

KÜNYE

İlk Sahnelendiği Yıl: 2022
Tür: 
DramKomedi
Yazan: Ahmet Sami Özbudak
Yöneten: Emrah Eren
Oyuncular: Ayça Koyunoğlu, Fatih Koyunoğlu
Dekor ve Kostüm Tasarımı: Merve Yörük
Işık Tasarımı: Uğur Aksu
Müzik: Deniz Bayrak
Afiş Tasarımı: Ethem Onur Bilgiç
Oyun Fotoğrafları: Emre Mollaoğlu
Yönetmen Yardımcısı: Ahmet Balta
Reji Asistanı: Delal Yıldırım
Sahne Amiri: Yasemin İşcan
Sosyal Medya ve İletişim: Emirhan Savaş

Kendine okur, kendine gezer, kendince izler ve kendince karalar. Halk Arenası olarak da sizlerle paylaşır. Bundan 34 yıl önce küçük bir köyde doğdu ve hayatının en güzel zamanlarıydı o anlar. Büyük şehre düştüğünden beri de kendini arıyor sanırım. Ararken de bir sürü hikaye biriktirdi. Şimdi yazma zamanı...