>oiktozlu: Doğukan Doğan
Eser Adı: HASRET’ler SEVGİ’yle Başlar…
Tür: Öykü
O sıradan günlerin birinin daha tamamlanmasına yardımcı olan akrebi ve yelkovanı kurulmuş bir saat vardı, Doğukan’ın kolunda. O durmadan saatine bakıyor ve arkadaşlarını bekliyordu, mutluluk veren sıcak bir kahvenin buğusunda. Bir aksilik olmazsa her hafta düzenli bir şekilde belirledikleri mekânlarda sırayla buluşurlardı…
Doğukan’ın belirlediği mekân; Kız Kulesi’ne daha yakın olsun diye sonradan denizin üstüne doldurulmuş beton yığınlarıydı. Eğer ömrü yeterse birkaç yıl sonra Kız Kulesi’ne yürüyerek gidebilecekti ama bugün mekân belirleme sırası Umut’undu.
Umut, Taksim Meydan’ından İstiklal Caddesi’ne çıkıldığında cadde üzerinde sağ tarafta kalan İmam Adnan Sokağı’nda ki bir kafeyi belirlemişti kendi mekânı olarak. Doğukan önceden kafeye gelmiş; elinde kahve, gözü kapıda, kafası ise başka bir yerde olarak oturuyordu orada.
Geçen hafta da Kader’in sırasıydı. Kader’se Mecidiyeköy’de ki 4 oturma koltuğu bulunan bir otobüs durağını belirlemişti. Belirlediği mekân diğer arkadaşlarını çok şaşırtmıştı özellikle de Doğukan’ı. O günü hatırlamak için tam odaklanmıştı ki; Kader ile Umut’u kapıdan girerken görünce odak noktası onlara kaydı. Onlara dördüncü ve son arkadaşları Sevgi’yi sordu. Aldığı cevabı sevmemişti. Sevgi hastalanmıştı ve gelemeyecekti. Oysaki haftaya onun mekân sırasıydı. Acaba iyileşebilecek miydi, O’nu merak etmişti.
3 arkadaş saatlerce oturdular sessizce, üzgündüler Sevgi için. Daha da saatlerce oturabilirlerdi ama “Kapatıyoruz artık” lafı onların bu derin bekleyişlerini bozdu. Haftaya görüşürüz dediler ve ayrıldılar.
Sevgi’nin belirlediği mekân; Eminönü’nde bulunan, kayıkta balık satılan küçük oturakların olduğu yerdi. Doğukan’ın tam bir hafta içi içini yemiş, Sevgi’yi merak etmişti.
Yine her zaman ki gibi Doğukan saatler öncesinden mekândaydı ve diğer arkadaşlarını bekliyordu. Karnı açtı, balık ekmek söylese mi diğer arkadaşlarını mı beklese bilemiyordu ama yine de Sevgi’yi düşünmekten balık yiyecek hali yoktu. Gözü uzaklara daldı. Geçen gemilere, sandallara baktı ve bir dejavu içerisinde olduğunu hissetti. “Balık ekmek burada” sesini duyar duymaz ise dünyaya geri geldi. Gözünde bir yaş damlası belirdi, silmeye yeltendi binlercesi eline döküldü. Anlamsızdı, anlam veremedi. Rüzgâra çamur attı suçu…
O an umduğu ama istemediği iki kişiyi üzgün bir halde gördü. Sevgi yoktu, ne olduğunu sormaya yeltendi ama nasıl olmuşsa anlamıştı durumu. Sevgi ölmüştü. O an binlerce yaş, milyonlara tamamlanmak için birbirleriyle yarışıyorlardı. Bir hışımla ayrıldı oradan ve kendi mekânı Kız Kulesi’ne yol aldı, soluk bile almadan. Geride Umut ve Kader’i bırakmış, onlara dönüp hoşça kalın bile demeden mekânına ulaşmıştı.
Niye diye sordu boşluğa, niye. Boşluğu yarıp uzaklardan bir ses geldi “Uyan, uyan.”
Kendini Eminönü’nde hissettiği gibi bir dejavunun içerisinde buldu tekrardan. Ama ses hala yankılanıyordu; “Uyan, O gelmeyecek.” Sesi yarıp, içine daldı…
Yağmurun şiddetini artırdığı o gün “kader’in” onları nasıl o otobüs durağında buluşturduğunu, daha sonra o yağmurda ki bekleyişlerini, konuşmalarını, bir hafta sonra bulaşmak için randevulaştıkları Taksim’deki kafenin önünde onu bir “umut’la” nasıl beklediğini, Eminönü’nde O’na olan o eşsiz “sevgi’sini” nasıl bir heyecanla söylediğini bir anda hatırlamıştı her şeyi.
Son sahne Kız Kulesi’ydi. O sahneyi hatırlamıyor ama gözünde canlandırıyordu. Kız Kulesi’nin soğuk sularına onu kaptırdığını, onu kurtaramadığını onu dalgaların götürdüğünü o an hatırlamıştı ve uyan sesiyle gerçek dünyaya tekrar döndü.
Onunla konuşan oturduğu bankın arkasındaki eski dostları Kader, Umut ve geri gelen Sevgi değildi. O yeni bir arkadaş edinmişti kendine ve aynı bankta oturuyorlardı şimdi. Yeni arkadaşının adı; Hasret’ti…