Klişeler Denizinde Boğulmak: Ejder Kapanı (2010)

Bazen bir film içinde neredeyse hiçbir oyuncuyu tanımazken, sadece bir oyuncu var diye o filmi izlersiniz veya o, bir oyuncuyu da tanımazsınız ama filmi çeken yönetmeni izler, takip edersiniz. Favori oyuncularımız ve yönetmenlerimiz; hayatımızda her daim ayrı bir yer edinmiştir. İlk afişi gördüğümde kalbimin heyecandan çarpma hızı artmış, hatta oyuncu isimlerini sırayla okuduğumda içimde bir Meksika Dalgalanması bile oluşmuştu. Başta bahsettim, bazen bir oyuncu veya yönetmen için o filmi izlersiniz. Düşünün; film izleten o oyuncular ve yönetmen aynı yerde buluşursa, bir film sever için bundan daha büyük bir heyecan olabilir mi? O afişte kimler yoktu ki? Birçok projede, yönetmen ve oyuncu koltuğunda oturan, Eşkıya filmiyle hala izlediğimizde tüylerimizi diken diken eden büyük üstat Uğur Yücel, son yıllarda sinema ve dizi sektöründe büyük adımlar atan, geleceğin hatta bugünün jönlerinden olan “Yazı Tura” ve “Kabadayı” filmlerinden tanıdığımız Kenan İmirzalıoğlu, biraz önce saydığım birçok özelliği harfiyen taşıyan “Barda” filmiyle zihinlerimize kazınan bir başka jön adayımız Nejat İşler afişte göze çarpan ilk isimlerdi. Ayrıca “Her Şey Çok Güzel Olacak”’ta ki rolü ile beğeni kazanıp çıkış yapan Ceyda Düvenci, bir Zeki Demirkubuz filmi “Kıskanmak” filminden hatırlayacağımız Berrak Tüzünataç, arka planda da olsa A.R.O.G filminin Taşo’su Ozan Güven bu filmde rol almakta olan başarılı oyunculardı. Anladınız mı bu heyecanın sebebini. Bu oyuncular tek başlarına bile film çekse oturup izlenir ki hepsi bir arada ve Uğur Yücel’in etrafında daire oluşturmuş. Uğur Yücel de oyuncu ve yönetmen olarak dairenin tam ortasına geçmiş ve bizleri selamlamakta.

Uğur Yücel; İkinci Bahar ve Karanlıkta Koşanlar dizisi ile yönetmenlik koltuğuna oturmuş, daha sonra da Yazı Tura filmi ile o koltuktaki yerini uzun yıllar koruyacağının sinyallerini almış olduğu ödüllerle vermişti.  Zaten oyunculuğu konusunda, laf olsun diye bir şey söylemek gereksiz…

Buraya kadar her şey yolunda. Yönetmen ve oyuncular tabiri caizse 10 numara dediğimiz cinsten. İşin içine senaryo ve kurgu girince ortalık biraz karışıyor. Senaryo Kubilay Tat’a emanet edilmiş ama Uğur Yücel biraz harmanlamış gibi. Geçmişte beraber çalıştığı yazar Ahmet Ümit motifleri filmin içinde zaman zaman görülmekte. Filmin konusunu ilk duyduğumda, korkmadım dersem yalan olur. Seri cinayetler işleyen bir katil, onu yakalamaya çalışan iyi ve kötü polis durumu, esrarengiz ortamlar ve kapalı boğuk havalar. Ülkemiz için seri katiller konusu her ne kadar uzak olsa da izlemiş olduğumuz Amerikan Filmlerinden dolayı sanki içimizde yaşanmış gibi bu konuyu sahipleniriz ve şimdi olduğu gibi üstüne yorum bile yaparız. Nasıl yapmayalım ki; adamlar seri katilin her türlüsünü yapmışlar ve bizde oturup izlemişiz. Kemik toplayanı mı dersin, kendi adaletini kendi sağlayanı mı dersin, dini ayin için öldüren mi dersin ne dersen de. Adamlar, gerçekten bütün konulardan birkaç kopya yapmış hatta. Böyle olunca seri katili konu alan bir Türk Filmi nasıl olur diye bir düşünce seli içerisine giriyorsunuz ve azda olsa özgünlük bekliyorsunuz. Neden mi? Marmara Denizi’ne açılan bir yolcu gemisi olsa, batmaz denilen bir gemi de iki yolcu güverteye çıkıp kollarını yana açsa, bu geminin adı Batanik olsa sizce nasıl bir film olur? Sadece ismi değişik ama işlenen konu ve klişeler tamamen aynı. Tamam, Türkiye’de çekilmiş bu tarzda ilk film olur ama sonra ne olur? Absürt komedi kategorisine alır, öyle izleriz…

Önyargıları bırakıp senaryoya baktığımızda; Güneydoğu’da komando olarak askerlik görevini yapan Ensar (Nejat İşler), askerliğini bitirip evine geldiğinde kötü bir haberle karşılaşır. 12 yaşındaki kız kardeşine eski hükümlü aynı zamanda akıl hastası olan biri tarafından tecavüz edilmiş ve bunun üzerine kız kardeşi de intihar etmiştir. Ensar bunun intikamını almak isterken yolu, onu durdurmak isteyen cinayet masası baş komiseri Akrep Celal (Kenan İmirzalıoğlu) ile kesişir. Daha sonra özel bir aftan yararlanıp cezaevinden çıkan sübyancı ve tecavüz suçlularının öldürüldüğü bir dizi cinayetler işlenir. Bu cinayetler sırasında Ensar, ortadan kaybolur ve bütün şüpheler onda yoğunlaşır. 1 ay sonra emekli olup sevgilisi Cavidan (Ceyda Düvenci) ile beraber yaşama hayali kuran cinayet masasından müdür yardımcısı Abbas (Uğur Yücel) ve baş komiser Akrep Celal bu soruşturmayı üstlenir. Merkeze gelen stajyer Ezo (Berrak Tüzünataç) bu davada onlara yardım eder ve Akrep Celal ile tehlikeli bir yakınlaşmaya girer.

Film, klasik olarak seri katilin peşinde dönmektedir. İlk hayal kırıklılığı da burada başlar. Nejat İşler’in başrol oyuncusu gibi gösterilmesi ki yan rolde olan Remzi (Ozan Güven) neredeyse ondan daha çok ekranda görünmüştür. Nejat İşler yani Ensar’ın ortada hiç görünmemesi filmin sonu ile ilgili tahminlerin filmin başında yapılmasına büyük ölçüde neden olmuştur.

Tartışacağımız nokta; yukarıda bahsettiğim gibi, Türkiye sınırları içerisinde ilk olmak için dünyanın artık yapmaktan utandığı klişeleri çekmek olabilir aslında. Bir seri katil, filmin sonunda ters köşeye yatıran bir son, (seyirciye hissettirmezse 10 numara olur ve alkışlanır ama biz ilk bölümden tahmin değil nokta atış yapma lüksüne sahip oluyoruz birkaç ayrıntı sayesinde bu filmde) iyi polis, kötü polis gibi klişeler artık yiyip yuttuğumuz cinsten.  Film öncelikle Se7en atmosferi ile sizi karşılıyor ve öyle devam edip tamamlıyor. Yağmurlu hava, loş ortamlar tam bir seri katil filmi diyorsunuz içinizden. Çünkü birçok kez; farklı oyuncuların oynadığı, farklı yönetmenlerin yönettiği ama aynı konuların işlendiği bu tarzda filmler seyrettiniz. Bir müddet sonra Şehrin Azizleri filmini hatırlıyoruz. Halkın katili desteklemesi, onun kendi adaletini seçmiş olduğu yolla bulmasının doğru olduğunu savunmaları yüzümüzde tebessüm bırakıyor. Filmin içindeki bazı kült olabilecek sahnelerde Hollywood filmlerinden bazı bölümleri hatırlatmıyor değil. Ezo ve Akrep Celal’in birbirlerine tokatla karışık şakalaşmaları; Mr. & Mrs. Smith tarzında hoş olmuş desek yeridir. Filmin genelinde; bir Orijinal Cinayetler, Al Pacino Uğur Yücel havası ve ses tonu sezmekte mümkün. Zaten bütün oyuncular nedense ya şiveli ya da titrek bir ses tonuyla bizlerle konuşuyor, orası da ayrı tartışılacak bir durum.

Oyunculuk konusunda söylenecek iyi yönde çok şey var. Uğur Yücel ve Kenan İmirzalıoğlu hakkını vererek rollerini sırtlamış ve filmi götürmüş. Ceyda Düvenci oynadığı pavyon sahnelerinde ve diğer karelerde oyunculuğunu ön plana çıkarıp sizi filmin atmosferine sokmayı başarmış ama onun hikâyesi de yarım kalmış. Senaryo ve kurgu bir kez daha burada eksiklik olarak karşımıza çıkıyor. Cavidan karakteri de sonu meçhullerden. Berrak Tüzünataç, sevişme sahnesinin dışında birkaç karede ön plana çıkıyor. Zaten Nejat İşler piyasada yok. Afişte gördüğüm isimler böylece zihnimden bir bir kayboluyordu.

Aksiyon sahnelerinin de hakkını vermek lazım, Luc Besson ile çalışan bir ekip Fransa’dan getirilerek özel sahnelerin çekilmesi sağlanmış. Galata Köprüsü’nden otomobil uçurma sahnesi de ayrı bir klişe olarak sanki filme sonradan eklenmiş hissi vermekte. Tabi ki hoş olmuş artık bizimde bir atlama sahnemiz var ama köprü kapanırken üstünden atlama sahnesi artık her polisiye filminin olmazsa olmazı haline gelmişken bir kez daha izlemek, izlemeden önce köprüye çıktığı anda arabanın köprüden uçacağını tahmin etmek biraz sıkıcı geliyor.

Kısacası; aynı konuyu, aynı konuşmaları, klişeleri içeren sayısız film varken, böyle bir bütçe ve oyuncu kadrosuyla bu filmi sadece gişe beklentisi olarak çekmek bence Uğur Yücel’in geçmişte yaptığı iyi işlere gölge düşürmekte. Bir film boğulacaksa özgünlük denizinde boğulmalı. Zira o filmde oyuncular ya da yönetmen yeri geldiğinde filme can simidi olur ve boğulmaktan kurtarır. Hollywood klişelerinin olduğu okyanusta ise zaten boğulan çok Amerikan filmi var, biz orda boğulmasak bile Batanik’ten farklı bir durumumuz olamaz. Film; Türkiye için büyük ama dünya için küçük bir adımı temsil etse de Beyza’nın Kadınları’ndan sonra bu tarzda çekilen daha kaliteli ilk Türk Filmi olma özelliği ile izlenebilir ve hatta keyifte verebilir insanlara. Tabi ki eğer ömrünüz Amerikan seri katil, polisiye filmlerini izlemekle geçmediyse. Yoksa her saniyesinde başka bir filmi hatırlamamanız içten bile değil.

Bu arada filmin adından hiç bahsetmedim, izlemeyenler meraktan izleyecek olursa;

Filmimizin Adı: Ejder Kapanı…

İyi klişeler…

 

KÜNYE

Vizyon Tarihi: 22 Ocak 2010
Süre: 135dk
imdb: 6.5
Tür: AksiyonGerilimSuç
Yönetmen: Uğur Yücel
Senarist: Kubilay Tat
Yapımı: 2010Türkiye
Yapımcı: Erol Avcı

Google Play üzerinden şiir kitapları yaklaşık 100.000'e yakın indirilen ve en fazla şiiri okunan şairlerden Doğukan Doğan, bugüne kadar yazdığı 5 şiir kitabı ile okuyucuların karşısına çıkmaktadır.